STK'lar Üzerine
- Admin
- 30 Mar 2018
- 4 dakikada okunur
Sivil Toplum Kuruluşları, devlet mekanizmasının dışında kalan ve devletin bir şekilde yetersiz kaldığı meselelere çözüm üreten müesseselerdir. Vakıf, dernek, sendika gibi birçok oluşum bu yapı içerisinde değerlendirilebillir. Bu yapılar tamamen gönüllülük esasına dayalı olup, insanlardan tutun da bitkilerden hayvanlara kadar geniş bir yelpazede temelde insanlara ve dolaylı ya da doğrudan olarak da yaşadığımız çevreye fayda verme esasına dayanır.
Günümüzde maalesef bu tanım STK'ların gaye ve hedeflerini tanımlamada yetersiz kalıyor. Çünkü en başta STK'lar, fayda verme esasına değil yarar sağlama esasına dayalı kişilerin hedefi oluyor. Bu en temel sıkıntımız olduğu için ilk olarak bunu zikretmekte fayda var. İkinci olarak da STK'lar devletin yetersiz olduğu alanda çalışma yaparak o eksikliği kapatmaya çalışır. Maalesef günümüzde bu anlayış da çok ciddi bir mânâda zedelenmiş durumda. STK'lar kendi başlarına kendi çapları ölçüsünde çalışma yapmak yerine bir şekilde devletten destek alıp o şekilde çalışmalarını yürütmek istiyorlar. Bunun içinde belediyelerden tutun da, cumhurbaşkanlığına kadar çalmadık kapı bırakmıyorlar. Bu anlayış da tam mânâsıyla doğru değil. Tabi ki belli ölçülerde belli meselelerde devlet sivil toplumdan destek isteyebilir. Bu alanla alâkalı destek de sağlayabilir. Veya çalışma yapmak istediği hususla alâkalı sivil toplumdan insan kaynağı noktasında destek isteyebilir. Bunlar tamamen tabi karşılanacak hadiseler. Fakat sıkıntı şu ki, ne kemmiyeti ne de keyfiyeti olan kurumlar tamamen devletten destek almak suretiyle çalışma yapıyorlar. Maalesef bunların birçoğunun gayesi de insanlara yarar sağlamak ya da bir meseleye dikkat çekmek değil. Bir şekilde vakıf, dernek neyse ayakta kalsın, bizde bu geminin kaptanı görünelim, siyasî mekanizmaya da yakın olalım. Aman ha kendi aklımızı kullanıp, irademizle bir karar da almayalım. Ki sonrasında sıkıntı falan yaşamayalım. Bu düzende böylece devam etsin. Dikkat edin bahsettiğim bu oluşumlar tamamen tepeden inme bir metod kullanırlar. Yani sivil toplum anlayışının temelinde yatan tabandan destek alıp çalışma yapmazlar. Üstten bir emir gelir, onlar da o işi en iyi şekilde yapmak için çırpınır dururlar. Hatta yaptıkları işi ne için yaptıklarını bilmeden, gayelerinin ne olduğunu anlamadan. Şimdi söyleyin, böyle bir sivil toplumdan kim fayda sağlayabilir? Ben söyleyeyim, kimse.
Bu tepeden inme anlayışı maalesef bizi ülke olarak çok hantal bir yapıya sürüklüyor. Vakıfların haricinde, iş adamları, akademisyenler vb. devletle tam mânâsıyla ilişiği olmayan yapılar bile kendi iradeleriyle bir karar alıp onu uygulayamıyorlar. Yani bir mesele hakkında çalışma yapılacaksa, o mesele hakkında illa cumhurbaşkanımız kürsüye çıkacak ve açık açık bunu yapın diyecek. Yani bu ülkenin cumhurbaşkanının, bilimden teknolojiye, kültürden sanata, ilaçtan sağlığa, şehircilikten ekonomiye kadar her alanda kürsüye çıkıp, görüşlerini ifade etmesi gerekiyor. Eğer bunu yapmazsa kimse kılını bile kıpırdatmıyor. Tabi bu noktada şu eleştiri gelebilir: "Herkes reisten korkuyor. Kimse o demeden bir iş yapmaktan çekiniyor." Açıkça ifade etmek gerekirse bu görüşe katılmıyorum. Çünkü bahsettiğim bu anlayışa en başta cumhurbaşkanıyla aynı dünya görüşüne sahip insanlar dahil. Yani korkunun hakim olduğu bir anlayıştan söz edilemez.
Bunun haricinde birde ne yapması gerektiğini kavrayamayan bir kitle var. Kendi alanıyla alâkalı ülkede bir sorun vukuu buluyor. Bu arkadaşlar sus pus oturuyor. Sormamız gerekmez mi, siz böyle durumlarda görüşlerinizi ifade etmeyecek, toplumu yönlendirmeyecekseniz bu vakfı niye kurdunuz. Neyse bu hususa daha fazla değinmeyelim ve burada kapatalım.
Sivil Toplum kuruluşlarının maalesef bir eksiği de çalışma yapılacak hususla alâkalı yalnızca konferans, seminer gibi kısır çalışmalar yapması. Bu gibi faaliyetler yalnızca uzmanlar tarafından meselenin tanımlanmasını ve mevzu bahis STK'nın kendi kitlesine böyle bir sıkıntının var olduğunu ilan etmesidir. Bunun haricinde meseleyi çözümleyecek herhangi bir adım atılmaz. Çözüm önerilerini sunmakla herkes kendini tatmin eder ve salondan ayrılır. Mesele de böylelikle kapanmış olur. Çünkü onların yapabileceği hiçbir şey yoktur. Meselenin çözümü devlettir. Bundan sonrası yetkili mercinin insiyatifine kalmıştır.
Gerçi hakketen de öyle. Kendi kendilerine bir iş beceremeyen STK'lar elbette herhangi bir eksikliği giderecek çalışma yapamaz, rapor hazırlayamaz, toplumun nabzını devlete yansıtamaz. Şu aşamada bende pek bir şey beklemiyorum.
Yitirdiğimiz belki en mühim meselelerden bir tanesi de "insanlık"tır. Biz daha insan olmadan insanlara fayda vereceğimizi düşünüyoruz. İnsanlarla nasıl konuşmamız gerektiğini bilmeden onların sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. Ya Allah aşkına, bu nasıl tezattır? Kardeşim insanlara tahammül edemiyorsan, belli ölçüde kusurlarını görmezden gelemiyorsan sen buraya niye geldin? Gayen ne? İnsanlara hakimlik yapmak için değil hadimlik yapmak istiyorsan buraya gel. Yoksa git. Bizi de uğraştırma, sen de uğraşma. Demek ki bu iş olmuyor. Bu kadar.
Sen hayırlı bir iş yapacağım diye Allah'ın evi olan gönül Kâbe'sini yıkıyorsan sen zaten iş miş yapma. Lüzumu yok. Yarar sağlayamıyorsun bari zarar etme. Bizi de üzme. Senin yüzünden inşa ettiğimiz bina bir anda yerle yeksan oluyor. Bize bu ihaneti yapma.
Körelen bu anlayışlardan dolayı maalesef birçok kardeşimizi STK'lardan uzaklaştırıyoruz. Gerçekten sivil hayata katkıda bulunacak insanlar bu gibi ortamlardan uzaklaşıyor ve dahası bundan sonraki hayatında bu ortamlara düşman kesiliyor.
Şimdi bu kardeşlerime sesleniyorum. Fayda vereceğiniz bir husus varsa bir şekilde bunu aktarmaya çalışın. A vakfında olmuyorsa, B vakfına gidin. Ama bu ortamlardan uzaklaşmayın. Bu ortamları seviyesiz insanların hizmetine bırakmayın. Tek ricam bu.
Açıkçası yazmaya daha fazla devam edebilirim. Fakat daha fazla devam etmek istemiyorum. Şimdilik bu kadarını yeterli görüyorum. Bundan sonra inşaallah gerek eleştiri gerek özeleştiri yaparak eksikliklere dikkat çekmeye çalışacağım. Bu arada şunu da söyleyeyim. Ben bu eksikliklerden kendimi beri görmüyorum. STK noktasında yaptığım eleştirilerin bir parçası da benim. Gerek şahsım gerekse içerisinde bulunduğum bu yapılar da bu eleştirilerin muhatabıdır. Şahsımı tanıyan herkes bilir ki bu eleştirileri daha iyi bir toplum inşa etme hususunda duyduğum kaygıdan dolayı yapıyorum. Çünkü bu sıkıntılardan dolayı bizlerde zarar görüyoruz. İnşaallah bu sıkıntıları telafi eder ve güzel bir toplum inşa edebiliriz.
Comments