Millî Lisan
- Furkan Gevrek
- 12 Eyl 2017
- 3 dakikada okunur
Lisan meselesi bir milletin en mühim meselelerinden bir tanesidir. Büyük medeniyetler kurmuş milletlerin mâzileri kadar köklü kelimeleri, dilleri vardır. Lisan, milleti millet yapan, onu bir arada tutan en büyük bağdır. Millete millet olma şuurunu aşılayan en büyük, en şümullü vasıtadır. Dolayısıyla lisanın millî olması millî şuura müspet katkı sağlarken gayri millî olması da menfi mânâda bir netice doğuracaktır.
Burada şu hususa da değinmek gerekir. “Hem medeniyet hem de din bakımından birlik gösteren ülkelerde medeniyet dili, din dilidir.” Bu Türkler açısından da böyle olmuş ve İslâmiyeti kabul ettikten sonra doğrudan Arapça’yı benimsemeseler bile Arapça’dan bir çok kelimeyi dillerine katmışlardır. Fakat bunu yaparken kendi ses yapı ve mîmârilerine dikkat etmişlerdir. Mesela Arapça’daki “manara” kelimesini “minare” yapmak suretiyle dillerine katmışlardır. Bu da Türkçe’nin millîliğine bir zarar vermemiştir.
Bugün yüzyıllar boyu konuştuğumuz kelimelerden, mefhumlardan uzak bir dile sahibiz. Halbuki konuştuğumuz dil aynı dildir. Bugün Selçuklu hükümdarı Tuğrul Beyin, Sultan Alparslan’ın, yine ceddimiz Osman Gazi, Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim ve II. Abdülhamid’in konuştuğu kelimelerle konuş(a)muyoruz. Onların yazdığı mektupları okuyamıyor, şiirlerini anlayamıyoruz. Vefatından yaklaşık bir asır geçen II. Abdülhamid’in mektuplarına bile yabancıyız. İşte bu sebeple de ecdadımızın sahip olduğu millî ruha tam mânâsıyla sahip olamıyoruz. Millî şuur yeni nesillere yerleşmiyor ve kaybettiğimiz her kelimeyle birlikte azalmaya devam ediyor.
Kelimelerin millî hafızamızda çok mühim bir yeri vardır. Asırlar boyu bir milletin düğünlerinden bayramlarına, cenazelerine kadar her alanda kullandığı kelimeler o milletin millî heyecanlarını bünyesinde barındırır. Nihad Sâmi Banarlı kelimelerin bir milletin evlâtları için ne kadar ehemmiyetli olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:
“… kelimeleri hor görmek,hâkir görmek, hele şu veya bu politik veya ideolojik sebeple dilden atılabilir görmek, onların oluş ve yontuluş târihini bilmemekten veya umursamamaktan doğan, büyük gaflettir.
Çünkü “milletlerin olduğu gibi, kelimelerin de tarihi vardır”.
Bir milletin ataları, asırlarca o kelimelerle duymuş, düşünmüş; birbirlerini ve evlâtlarını o kelimelerle sevmiş; bu kelimeleri tamâmıyle millî bir sanatla işleyip güzelleştirmiş ve kendi millî mûsikîsiyle seslendirmişse… evlâtlar, artık o kelimelere düşman kesilemezler!..”
Evet, bugün maalesef bahsi geçen gaflet ülkemiz topraklarında mevcuttur. Ve ecdada karşı duyulan muhabbet gün geçtikçe azalmakta , istikbâlimizi tehdit etme noktasına sürüklemektedir. Bu sebeple ülkemiz coğrafyasında bir “Millî Lisan” hareketine ihtiyaç vardır. Millî Lisan hareketiyle birlikte muhtaç olduğumuz millî ruha, millî şuura, faziletlere ve irfanımıza tekrar kavuşacağız.

Millî Lisan hareketinin gayesi sahip olduğumuz fakat kendisine tıpkı geçmişimiz gibi yabancı olduğumuz kelimeleri benimsemektir. Böylece benliğimiz ruhumuza nakış nakış işlenecek ve ideal Türk şahsiyeti ortaya çıkacaktır. İçerisinde bulunduğu dünyayı tanıyan ve yeniden medeniyet kuran nesiller yetişecektir. Millî Lisan bu yüzden milletimiz ve devletimiz adına elzem bir harekettir.
Millî Lisanın gayesi tekrar Arap Harflerine dönmek değildir. Mesele kaybettiğimiz irfâna yeniden sahip olabilmektir. Mütefekkirlerimizden Cemil Meriç yaklaşık 40 sene evvel mevzuuyu şöyle izah etmiştir:
“Latin harfleri kabul edilmiş, bu harflerle aşağı yukarı 50 yıldan beri kitaplar basılmış, dergiler çıkarılmış, gazeteler yayınlanmıştır. Dava, bir karşı devrimle yeniden eski harflerimize dönmek değildir. Nesillerin hafızası ile oynamanın ne vahim neticeler doğurduğunu biliyoruz. Dava, irfanımızı yeniden fethetmek… Dava, ecdadın tefekkür hazinelerini bugünkü nesillerin tecessüsüne açmak, bir kelimeyle bugünü düne bağlamaktır. Dava, Latin harflerinin yanında İslam harflerine de hayat hakkı tanınması, Osmanlıcanın mekteplerimize girmesi, ilmin ve ihtisasın sesine kulak verilmesi, inkırazın eşiğine sürüklenen zavallı ülkemizin kaderi üzerinde hiçbir peşin hükme saplanmadan düşünülmesidir”
Bizlerin bugün bu mevzuuda gereken gayreti göstermesi ve kelimelerimize sahip çıkması gerekmektedir. Çünkü bizler biliyoruz ki Millî Lisan olmadan millî maarif olmaz. Millî Lisan olmadan millî ahlâk olmaz. Millî lisan olmadan millî mûsikî olmaz. Millî sanat olmaz. İstiklâl olmaz, istikbâl olmaz. Millî Lisan olmadan millî tefekkür, millî şuur olmaz. Bütün bunlar olmadan da millî irfan olmaz. İrfân, milletimizi millet haline getiren ulvî bir hakikattir. İrfan bin senedir milletimizin hayat tasavvurudur. Bizi biz yapan akîdemizdir. Hançeresinde yoğrulduğumuz ve kendimizi bulduğumuz İslâm'dır. Bu sebeple irfân olmadan da biz olmayız.
Ne kadar söz söylenilse az kalacak meselemizde mevzuumuzu Kadir Mısıroğlu’nun gençlere yaptığı şu ihtarla bitirelim:
“Unutma ki İslâmî menşe’li her kelime bizi Kur’ânı Kerîm’e bağlayan bir halatın lifleri gibidir. Onlardan hergün birini koparmak, gelecekte bu bağın kopmasına müncer olacaktır. Buna karşı koymak bir îmân borcudur!..
Davran ey Müslüman genç!.. Davran!.. Onlara sâhib çık!..”
Comments