Aile Müessesi
- Furkan Gevrek
- 9 Ağu 2017
- 3 dakikada okunur
Gündemi hemen hemen her gün takip eden birisiyim. Elimden geldiğince her gün haberlere, gazete manşetlerine bakarım. Tabi süreç içerisinde dikkatimi çeken bir husus söz konusu oldu. Bazı gazetelerin sürmanşetlerinde, neredeyse her gün, bir ünlünün evli olan sevgilisiyle yaşadığı aşk yer alıyor. Yahut da birkaç senelik evliliklerinin sona erdiğini. Hem de bazıları aldatma neticesinde. Yine ünlüler camiasına ait aile içi şiddet haberleri de gündemden düşmüyor.
Ünlülerden çıkıp halk tabakasına baktığımızda yine her gün boşanma haberlerinin yanı sıra "eski eşini öldürdü", "sevgiliyse bir olup eşine saldırdı" minvalinde bir sürü haber okuyor, aldırış etmeden tüm sakinliğimizle izlemeye devam ediyoruz. Bugün siyaset, dış politika gibi hususlar yerine elimden geldiğince bu hususu değerlendirmeye çalışacağım.
İslâm'da aile müessesinin ne kadar mühim olduğunu hepimiz biliriz. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in İslam dininin son peygamberi, İslam devletinin reisi, bir muallim, bir ticaret erbabı olduğunun yanı sıra aynı zamanda iyi bir aile reisi olduğunu da biliriz. Ki aile hakkında bir çok hadis-i şerifin olması ehemmiyetini yeterince ifade ediyor.
İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Âkif Safahat'ta aile müessesinin ehemmiyetine binaen:
“Hayât-ı âile" isminde bir ma'îşet var;
Sa'âdet ancak odur... Dense hangimiz anlar?
Hayât-ı âile dünyâda en safâlı hayat,
Fakat o âlemi bizler tanır mıyız? Heyhât!”
diyor. Demekki Âkif'in dediği bizler âile hayatının gerçek saadet olduğunu kavrayamamışız. Şayet kavrasaydık toplum bu hâle gelmezdi. Âkif, bahsettiğimiz boşanmaların, aile içi şiddetin sebebinin cehâlet olduğunu dizelerinde şöyle dile getiriyor:
...Karı dövmüş, boşamış..."Emr-i İlâhî" ne denir!
Bunların hepsi emîn ol ki cehâlettendir.
...Bu cehâlet yürümez; asra bakın: Asr-ı ulûm!
Başlasın terbiyeniz, âilelerden oğlum
Evet, aile müessesinin neredeyse çökme aşamasına gelmesinin sebebi halkın içerisinde boğulduğu cehalet. Ve Âkif buna çözüm olarak cehaletin terkedilip, ilme dönülmesi gerektiğini ifade ediyor. Terbiyenin, toplumun temel yapı taşı olan âileden başlaması gerektiğini söylüyor. Fakat burada bizlerin sorması gereken bir soru var. O da şu: Âkif'in dizelerini yazdığı zamandan bu zamana ülkenin eğitim (tahsil) seviyesi inanılmaz derecede yükseldi. Buna karşılık bahsettiğimiz felaketler azalmak şöyle dursun, eğitim (tahsil) seviyesiyle doğru orantılı olarak artış gösterdi. Peki o zaman bizler, acaba, cehalet ve onun zıddı olan ilim mefhumunu yanlış mı algıladık? Toplumun en tahsilli insanlarında bile bunu gözlemliyorsak, evet, bizler cehalet kavramını tam mânâsıyla kavrayamamışız demektir. O zaman biraz bunun üzerinde duralım.
Milletlerin kalkınması için hem maddi hemde manevi alanlarda ilerlemesi gerekir. Bu iki alan birlikte ilerlemezse kalkınma diye bir şeyden söz edemeyiz. Birisinin yokluğu diğerini de etkiler. Bizler ne yazık ki cehaletin kaynağını yalnızca maddi ilimlerde aradık. Hiçbir zaman maneviyatımızı geliştirecek ilimlere, dini terbiyeye ehemmiyet göstermedik. Ve bu yüzden de sonumuz daha da kötü hale geldi.
Âkif maddiyatı marifet, maneviyatı da fazilet olarak nitelendirmiş ve fazilet hissinin insanlarda Allah korkusundan kaynaklandığını belirtmiş. Nitekim bir hadis-i şerifte de Rasulullah (s.a.v.) "Hikmetin başı Allah korkusudur" buyurmuştur. Yani demek istediğim şu: İnsanların kalbinden Allah korkusu gitmiş. Müslümanlar için en mühim husus ahiretini kurtarma meselesidir. Bunun için de dünya hayatını ahirete göre tanzim eder. Atacağı her adımda bunu göz önünde bulundurur. Yapması ve yapmaması gereken hususları buna belirler. Eğer bütün bunlar ortadan kalkmışsa aile de çöker, hırsızlıklar da olur, cinayetler de artar.
Toplumumuzu yeniden ayağa kaldırmak istiyorsak dinimizi iyi bir şekilde öğrenmeli ve daha küçük yaşlardan itibaren çocuklara hem nasihat yoluyla hemde onların gözü önünde yaşayarak öğretmeliyiz. İnsanlara dini terbiye vermek suretiyle onların kalbine tekrar Allah korkusunu yerleştirmek zorundayız. Aksi halde bu toplumun düzelmesi mümkün değil. Kalbinden Allah korkusu çıkmış bir toplumu insanların yaptığı kanunlar korkutamaz (Yanlış anlaşılmasın, bunları önleyecek kanunlar olmalı ve cezalar uygulanmalı) Toplumumuzu ancak bu şekilde ihya edebiliriz. Unutmayalım, aile çökerse toplum çöker, millet çöker, devlet çöker. Bu yüzden bu meseleye ehemmiyet gösterelim.
Yarın inşaallah bu mesele hakkında yazmaya devam edeceğim. Selametle...
Comments